içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

27 MAYIS DEVRİM Mİ, DARBE Mİ?
Yaklaşık 20 yıl Devrim olarak kutlandı. Aynı zamanda tatil günüydü. Yine 80 darbesinin yaptığı anayasa ile sonlandırıldı. Toplumumuz yukarıdan aşağıya yönetilmeye o kadar alışık ki, Devrim olarak anılmasında da, darbe olarak anılmasıında da hiç zorluk çekilmedi. Ne Sosyalistler ne de Sosyal Demokralar üzerinde tartışma gereğini yeterince duymadı.
Oysaki, 1960'da askerin yönetime el koyması Demokrasilerde tahayyül dahi edilmemelidir. Bu el koyma o kadar açık darbeki, devletin üst yapısındaki herhangi bir kurum neyse ordunun üst kurumluğuda aynıdır. Kimse devletin tek başına sahibi değildir. Atatürk'ün 1923'de söylediği gibi: "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!" Eğer egemenlik kayıtsız şartsız milletinse o zaman devlet, herkes için vardır. Yine Atatürk'ün dediği gibi: "Cumhuriyet kimsesizlerin, kimsesidir!" Yani devlet 5/10 tane generalin sahiplendiği bir kurum değildir.
Demokrasiye ve egemenliğe dönersek; Dünya, 60'lı yıllarda demokrasiye dört elle sarılmış, işletildiğinde de tüm halkın huzur içinde yaşadığı bir rejim olarak zirvedeydi. Özellikle Musolini, Hitler, Salazar, Franco faşist rejimleri son bulmuş, başta Fransa olmak üzere demokrasiye sahip çıkan gençlik hareketleri başlamıştır.
1950 Menderes dönemi Türkiye için talihsiz bir dönemdir. Bu dönemde ülkemiz bağımsızlığını kaybetti. Yeniden emperyalizmin yeni bir sömürgesi haline getirildi ve giderek uçuruma sürükleniyordu.
CHP içinde demokrasi talepleri yükselmiş, 1959'da "İlk Hedefler Beyannamesi" açıklanmıştır. Ancak iktidar en ufak bir yaklaşım dahi göstermemiştir. Parlamentonun kendi içinde bu işi çözmesi için muhalefetin demokrasi önerileri ile ortaklaşması gerekirken tam tersi daha sertleşmiş kendisine muhalif olan herkese zulüm etmeye başlamıştır.
Her şeye rağmen muhalefetin 1950 sonlarına doğru orduya tavır koyması ve erken seçimi istemesi gerekiyordu. Tam olarak darbe yanlısı bir tavır içinde ve o günlerde kurumsal kimlik olarak darbe yanlısı olmasada anayasa komisyonuna verdiği temsilcilerle darbe karşıtlığına gölge düşürmüştür. Tıpkı 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerindeki tavırları gibi. Bu arada 1972'den itibaren Bülent Ecevit'in darbelere kaşı duruşunu da saygıyla tarihe not düşmek gerekiyor.
Demokrasi adına görev yapanlar, siyasi cinayet işleyemezler. 1960'da kurulan Yassıada mahkemesi doğrudan siyasi cinayet işlemek için kurulmuştur. Menderes, Zorlu ve Polatkan asılarak parlamenter sisteme darbe vurulmuştur. Suçları ne olursa olsun asılmamalıydılar. Bu düşmanlık daha sonraki yıllarda 3 Fidanımızın idamlarını da beraberinden getirmiştir.
Denilebilir ki, en demokratik yasalar bu dönemde yapıldı. Bu yasalar ve anayasa istenilseydi seçimle gelmiş insanlar eliyle rahatlıkla yapılabilirdi. Ne yazık ki, devletin sahibi olduklarını iddia edenler yaptıkları darbeyle, darbeciliğin önünü açtılar. Türkiye o tarihten itibaren, hep darbe ya da post modern darbeleri ve çok sayıda darbe girişimlerini yaşamıştır.
Çözüm demokrasidir. Çözüm darbe değildir. Hele hele Dünya temsili demokrasiden, çoğulcu ve doğrudan demokrasilere evrilirken biz darbeleri, Devrim diye nitelendiremeyiz ve darbelere karşı çıkmalıyız!
Bu yazı 3054 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum